29 Mart 2013 Cuma

Hafta Sonunun Başı...

 
   Bugün Cuma ve ben tatili çok özledim...Güneş kendini göstermeye başladı İstanbul'da. Şuan herkesin aklından geçen: 'Ne olur tüm hafta sonu da hava böyle güzel olsun? '
   En sevdiğim gün Cuma. Umut taşıdığı için ya da başlangıçlardan hoşlandığım için olabilir bu sevgim. 'Kocaman bir hafta sonu geliyor!' demek ya da 'Bol bol uyku,bol bol eğlence geliyor!' demek olduğu için olabilir. İçimi bir huzur kaplıyor bunlardan bahsedince.
   Tabi ki Cumartesi çalışanların Cuma'dan herhangi bir umut beklemesi çok saçma gelebilir. Ben de çalışmıyorum ama aslında mesaim vardı. Kardeşceğizimin taa uzak diyarlardan, memleketimden yanıma gelecek olması beni bu muhteşem son dakika mesaisinden alıkoyacak. Ne kadar da üzgünüm. :)
   Kardeşimin malum YGS'ye girmiş olmasından dolayı morali bozuktu. Her ne kadar çok iyi anlaşamıyor olsak da o benim kardeşim ve işimden daha önemli. İlk defa İstanbul'a geliyor. Gerçi benim de İstanbul'a ilk gelişim geçen seneydi. Geliş o geliş... 1. gelişimde iş görüşmesine gitmiştim,1 gece kaldım. 2.sinde de günübirlik olarak bir iş görüşmesine daha gelmiştim ki o iş şu anki işim. 3. gelişim ise taşınmam oldu. Toplam 3 gün geçirmiş olarak bir anda İstanbul'a yerleştim. Çocukluğumu ve gençliğimin bir kısmını küçük bir ilçede geçiririrken İstanbul'un tehlikeli hikayelerini dinlerdim büyüklerimden. Bu sebeple beni İstanbul'u gezdirmeye bile götürmüyorlardı. Üniversite sınavı sonucuma göre tercih yaparken de zaten İstanbul korkunç bir yer(!) olduğu için tercih listemde yer almıyordu. Dolayısıyla İzmir'i kazanarak o küçük, sevimli Anamur'dan göç etmiş oldum. İstanbul'a merakım artmakla birlikte kendi ayaklarım üzerinde durduğum için cesaretim de yerine geliyordu. Mezun olmadan 2 ay öncesinde bile İzmir'de kalacağımı düşünen ben, bir anda kararımı değiştirerek İstanbul firmalarına başvurur oldum. Sonuçta İstanbul'a taşınmaktan pişman değilim hatta mutluyum, hayaletler ve zombiler de yok ayrıca. :)  Kardeşime de bu tehlikenin geçtiğini göstermem gerekiyor. 
   Ne olur tüm hafta sonu da hava böyle güzel olsun? Mutlu hafta sonları şimdiden. :)


27 Mart 2013 Çarşamba

Sosyal Medya ve İlişkiler

   


   'Nerede o eski mektuplar? Nerede o eski haberci kuşlar?' diyerek eskiden ne kadar da farklı bir dünyada yaşadığımıza dikkat çekmek istiyorum. Şimdi her şey bir tık ötede... Sadece 3 saniyede birisine mesaj gönderip 30 saniyede bir kişi hakkında inanılmaz bilgilere ulaşabiliyoruz. İnsanları kolay tanıdığımız için de merak duygumuz ve heyecanımız kalmıyor. 



   Neden eski insanlar daha uzun süre evli kalıyorlarmış diye düşündün mü hiç? Tanımak için birlikte uzun zaman geçirmeleri, birbirlerini tartmaları hatta belki arkadaşlarından da bilgiler toplamaları gerekiyordu. Şimdi ise arkadaşlarına ulaşmak da çevresini araştırmak da çok kolay...Foursquare'de bir mekanda yer bildirimi yaptığımızda o ortamdaki insanlar seni görüp sana ulaşabiliyor, o mekanın sahibi ya da yöneticisi senin mekan hakkındaki görüşlerini öğrenip kendisini geliştirmeye yönelebiliyor. Twitter'da düşüncelerini yazarak hem diğerlerinin senin hakkında bilgiler öğrenmesini sağlıyorsun hem de firmaların markalarını nasıl geliştirebilecekleri konusunda bilgi almalarını sağlıyorsun. Facebook'ta ise hem eski arkadaşlarını bulabiliyorsun, onlarla sohbet edebiliyorsun, hem de şikayetlerini ya da beğenilerini belirterek yine firmalara daha iyi bir hizmet sunabilmeleri için imkan sağlayabiliyorsun. Bir de WhatsApp diye bir uygulama var tabi ki. Bu uygulamada da arkadaşlarınla, mesaj ücreti ödemeden sanki Messenger'da yazışır gibi yazışabiliyorsun. 

   Böyle sosyal medyadan çok güzel, faydalı olarak bahsedince hemen hepsinden hesap oluşturup aktif kullanma isteği geliyor değil mi? Aslında sevgilin yoksa ya da evli değilsen zaman harcamak için çok etkili bir yol. Bir de sevgilin varken düşünelim...

   Diyelim Foursquare'de bir mekanda kendini işaretledin. Öncelikle bunu yaparak suçlu bir durumdasın.(!) Seni orada görüp beğenen ve ekleyen insanlar olur. Daha sonra bunlar seninle tanışmaya çalışır. Tanıştıktan sonra artık neler neler olur? Sen gittiğin yerleri sevgiline haber versen yeterli, gerek yok böyle şeylere falan filan... Farz edelim ki Twitter'da seni takip etmek isteyen insanlar oldu. Sen kabul ettin ve onu da takibe aldın. Aman tanrım! O kişi sana özelden mesajlar atabilir. Sonra sen cevap yazarsan bunun sonu buluşmaya kadar gidebilir! Sana güveniyor sevgilin merak etme, tek derdi diğerleri... Facebook zaten tam bir ayrılma sebebi. Chat bölümünde online görünüp sevgiline yazmıyorsan ne işler çeviriyorsun sen öyle? Seni favori arkadaşlarına eklediyse zaten kimin hangi fotoğrafını beğendiysen hangisine yorum yazdıysan ortaya çıkıyor, dikkat edelim. Bir de arkadaşlarını saklayan sevgililer var. Artık eski sevgilileri mi var yoksa bir sürü seçenek mi var o listede? Sorular, sorular... Bunlar mavi olanlardı. Hani '3 maviden uzak duracaksın: Facebook, Twitter, Foursquare' sözü vardı. Ayrılık sebebi olarak bunlar söyleniyordu. Sanırım insanlar ayrılmasın diye WhatsApp'ı yeşil yapmışlar ama nafile. Sen orada online görünüp de sevgiline yazmadan çıkıyorsan vay efendim kiminle yazışıyorsun? Hadi sana bir şey yazdı sen okudun ve cevap vermedin. O 'görüldü' yazısını gördüyse yandın. 'Sen beni önemsemiyor musun?'

   Eğer sevgiliniz varsa bunlardan da uzak duruyorsanız ilişkiniz güvende görünüyor. Onu kapat bunu kapat baskılarını yapmayan birini bulursanız onunla evlenin. Bu baskıları yapan bulursanız da evlenebilirsiniz en azından seviyor ki kıskanıyor dersiniz. Asıl tehlikeli olan kapatmamakta direnen ve sizinkine de karışmayanlar. Mutluluklar! :)
   
  

   

26 Mart 2013 Salı

Yengeçleri Anlama Yolları

   Bir Yengeç burcu olarak kendimi bile anlamakta zorluk çekerken diğer burçların anlamasını beklemek biraz saçma olabilir. Tamam duygusalız, anacız, değişkeniz ama asıl önemli olan alıngan olmamız. En sinir olduğum özelliğim alıngan olmam diyebilirim. Sağda solda insanlar bana bakıp ağızlarını kapatarak konuşuyorlarsa niye üzerime alınıyorum? Biri beni aramayı unutsa gözümden düşer. Çünkü kasıtlı yaptığını düşünüp ben de onu aramam. Yengeçlerle iyi anlaşabilen insanlar için gerçekten herkesle iyi anlaşır diye bir sertifika verilmesi önerilebilir bana göre.

   Yengeçler duygusal diye içine kapanık, ezik, korkak gibi asla algılanmamalı. Yengeçler içe kapanık olamaz ki... Sadece içlerinde çok düşünürler ve bir anda uygulamaya geçerler. Ben bunu yapıyorum dedikten sonra düşünüp beklemezler. Yalnız olmayı severler ama sevdikleriyle vakit harcamak için zamanlarından taviz verirler. Fedakardırlar ama sadece sevdiklerine. Birisinden kötü elektrik alsalar uzak durmaya çalışırlar hatta o insanın hayatlarına dahil olabilmesi için çok uzun süre uğraşması gerekir. 
   
   En çekici burçlardandır. Cazibesinden etkilenmemek zordur. Türkan Şoray'ın da bir Yengeç olduğunu hatırlatırım. Yürüyüşleri herkesten farklıdır. Edası ve cilvesi tartışılamaz. Ancak 'hayır' demekte zorlandığı için flörtlere açık olarak anlaşılabilir. Yanlış anlamamak gerekiyor.

   Yengeçler yaratıcıdırlar. Çok düşündükleri gibi yazmayı da severler. Yazışarak anlaşmayı konuşarak anlaşmaya tercih ederler. Bu yüzden içe dönük olarak algılanabilirler. Oysa ki duygularını paylaşmalarının en kalıcı yolu olarak yazmayı tercih etmişlerdir. Yüzlerce şarkısı olan Sezen Aksu da bir Yengeçtir.

   Yengeçler iyi bir annedir. Ben anne değilim, bilemem tabi ki. Köpeğime olan annelik duygularımdan bahsedebilirim sadece. O daha 1 aylıkken bana geldiğinde kucağımda ninni söyleyip uyuturdum ve kulübesine yatırırdım her gece. Okuldayken ya da dışarıdayken bile eve gitmek için, onunla oynamak için sabırsızlanırdım. Beni özlediğini, acıktığını ya da o anda kötü bir durumda olabileceğini düşünerek olabildiğince onun yanında olmaya çalışırdım. Söylesenize onu doğurmaktan başka neyim eksik kalmış ki?

   Yengeçlerin altıncı hisleri de çok kuvvetlidir. İçleri sıkılsa yüzde doksan canlarını yakacak bir olayla karşılacaklardır. Kasım ayında bir gün içime bir sıkıntı girmişti. Hatta birkaç gün devam etti bu durum. Sürekli değildi belki ama içimdeki huzursuzluğu işime bağlıyordum. Derken bir sabah uyandığım saatte babamın beni aramasıyla nedenin dedemin vefatı olduğunu anlamam geç olmadı. Bu tip şeyleri hissetmek güzel olmuyor bence...

   Sonuç olarak bir Yengecin en önemsediği olgunun GÜVEN olduğunu bilmenizde bir sakınca görmüyorum. Yengeçleri kazanmanın ilk yolu onun güvenini sağlamak ve bu yukarıda anlattığım özellikleri bilerek ve anlayarak yaklaşmak olacaktır. Bol şans! :)




25 Mart 2013 Pazartesi

Mutluluğun Sırrı

  Pazartesi'ye kocaman bir merhaba...
  Diyeceksiniz biliyorum Pazartesi günü mutluluğun sırrını mı açıklıyorsun? Ne mutluluğu bu günde? 
  Mutluluğun sırrını yakaladım demek için önce mutlu olmayı başarmış olmak gerekiyor ya da bu sırrı verebilmek için dünyanın en mutlu insanı olmak gerekiyor diyorsunuz. Çok mutlu biri değilim, bunu söyleyebilirim. Sadece bazen doğru olanın farkında olsak da, elimizde olmadan da hata yaparız. Hangimiz duygularıyla baş edebiliyor ki? Duygularını yenen bir insan en mutludur belki de...
  Bugün burada bahsetmek istediğim aşık olun mutlu olun değil. Aşk mutluluk değil, hüzün ve endişe getirir zaten. Sevgi mutluluk getirir. Ben yine bunlardan bahsetmeyeceğim. Mutlu olmak için unutmak gerekir. Hafızanızı aldırırsanız ya da hayatı önemsemezseniz mutlu olursunuz. 
   Diyelim ki bir arkadaşınızı çok seviyorsunuz. O size çok ağır bir söz söyledi. Bunu kolay unutamazsınız. Değerleriniz yanılır, sizi huzursuz eder. Sevgi mutlu etmiyormuş görürsünüz. Oysa o anda unutabilirseniz eski mutlu insan olursunuz. 
   Hepimiz mutlu olmayı hak ediyoruz. Bazen mutlu değilsek sanki kimse mutlu olmamalıymış gibi bencilce davranabiliyoruz. Yardım etmeye çalışanlara kızabiliyoruz ya da ters davranarak onları üzebiliyoruz. Çoğu zaman kendimizi karşıdakinin yerine koymuyoruz. Burada sadece kendi mutluluğumuzu düşünüyoruz. Duygusal insanlar karşıdakini de üzdüklerini görüp bir daha üzülürler bunu biliyorum. Sadece hayatı bir oyunmuş gibi algılasak daha mutlu olabiliriz. 
  Sonuç olarak mutluluk beynimizde, kalbimizdeki sadece mutluluğun gölgesi...

24 Mart 2013 Pazar

Acımasız İş Hayatı...

   İş ararken en sinir olduğum şey deneyimsizlere açık bir yol olmaması. O kadar üniversite bitiriyorsun, kurslara gidiyorsun ama deneyimsizsin. Sonuç: Elendin! Yahu bir şans ver de deneyim kazansın değil mi? Yok illa deneyimli gelecek! Peki bu deneyim fırsatını vermezsen nereden kazanacak? İşte işsizlik böyle başlıyor.
   Ülke içinde gelişmek isteyen gençlere fırsat verilmiyor, gidip yurtdışında master yapmış, Erasmus'a gitmiş yani yurtdışı tozu dumanı yutmuş adamlar deneyimsiz de olsa işe alınıyor. Nerede adalet sorarım? Paran varsa, torpilin varsa iyi bir işe girebilirsin. Paran yoksa amele olarak başlamalısın işe, deneyimi önce öyle kazan, sonra para kazan mantığı... Bunun önüne nasıl geçilecek merak ediyorum.   
   Şu anda üniversitede iş hayatı için hazırlanan gençlere de üzülüyorum ne yalan söyleyeyim. Acımasız iş hayatı diye bir gerçek var ve buna hazır olmak kolay değil ülkemizde.

Bir Sınav ve Gelecek Pazarı

Bir Pazar günü daha geldi çattı. Oldum olası sevemedim bu günü. Karanlık, kasvetli, yalnız bir gün gibi görünür hep gözüme. Çocukluğumda balık( o zamanlar kılçığından dolayı nefret ederdim) ve banyo günü olduğu için, öğrenciliğimde ve iş hayatımda da Pazartesi'ye az kaldığı için pek hoşlanamadım. Bugün bir de üniversite sınavı vardı. Kardeşim de dahil olmak üzere çoğu genç bu sınava girdi. Aklıma eski günler geldi. Bu sınav o kadar eğlenceli ki(!) iki kez girdim. Hatta ikincisinde tam bir öss mağduru olmuştum. Yerel gazetelerde bile damgam çıkmıştı. Çok ciddiyim. Sınava girdiğim sınıfta kitapçıklar harflere göre değil de sıraya göre dağıtılınca ve sınav başladıktan 10 dakika sonra bu durum farkedilince, üstüne 'hadi kitapçıkları değiştiriyoruz gençler' mevzusu olunca gel de mağdur olma! Üstelik işaretlediğin onca cevabı silip yeni aldığın cevap anahtarına işaretlemek mi dersin yoksa 'eyvah süre yetişmeyecek' ya da 'kesin kaldım bu sınavdan da ' düşünceleri mi ona sen karar ver! Tabi ki sürem yetişmemişti ama o sınıftan tek şikayet eden ben olunca pek inandırıcı olamadım galiba. Kaderime attım ben de suçu çoğu insan gibi. Umarım artık böyle şeyler yaşanmıyordur. Ne de olsa adı gibi tarzı da değişiyor üniversite sınavının. Ygs daha düzenli yapılmıştır umarım. Sınava girenlere geçmiş olsun, kalan Pazar'lar onların olsun!

23 Mart 2013 Cumartesi

Sevgililik mi yalnızlık mı?

   Merhaba,
   Bu benim ilk blogum. Bu yüzden heyecanlıyım belki  ya da sadece bu günden gelen bir heyecan ve kursağımda kalmış bir heyecan da olabilir. Neyse asıl konumuz da zaten bu.
   Sevgili olmak evet heyecanlı bir olaydır. Hele de böyle en başlarda aradı mı, arayacak mı, beni özlüyor mu, benimle oynuyor mu, acaba şu an o da beni merak ediyor mu, ay sıradaki şarkı ondan bana gelsin de benim hakkımda ne düşünüyor öğreniyim, ay şu ay bu derken bir heyecan olur yani değil mi? Yalnız olmadığımı biliyorum bu konuda.
   Ama gel gelelim ki yalnızım şu an! Sevgililiğiniz tam rayına oturmadıkça yalnız kalırsınız bunu söyleyebilirim size. Cumartesi akşamında, sevgiliniz potansiyel olarak varken ama fiziksel olarak farklı alemlerdeyken siz yalnızsınızdır. O küçümsediğiniz sevgilisiz kesimden pek bir farkınız da yoktur zaten. Bekleyin siz daha telefon başında. Arar arar tabi! Çok mu yüz verdiniz ne? Ya da çok mu ilgisiz kaldınız da aramıyor, yoksa küstü mü? Dur ben bir mesaj atayım falan derken attınız mesajı. Cevap da yok. Sinir stres derken gece bölük pörçük uykularla, telefona göz atmalarla, 'yok ben ayrılacağım galiba' düşünceleriyle sabahı edersiniz. Sabah bir bakarsınız mesaj! 'Günaydın' yazmış. O sırada aklınızdan küfür dolu uzun cümleler geçse de cevabınız 'günaydın canım' olur.
   Sonuçta sevgililiğin de yalnız bir kısmı oluyor, öyle ahım şahım güzel bir olay değil! Sevgilisi olan ve olmayanlara hayatta başarılar dileyip bir sonraki blogumda görüşmek üzere diyorum.