21 Aralık 2014 Pazar

2015e girerken...

Değişmiyor... İnsanlar da, gelenekler de, düşünceler de... Yıllar ne kadar geçerse geçsin aslında teknolojiden başka hiçbir şey değişmiyor. Fakat hayatınıza giren insanlar, bu değişemeyen insanlar, gelip sizi değiştirmek istiyorlar. Neden? Çünkü her şeyi kendilerinin istediği gibi olmasını istiyorlar. Ne kadar modern görünseler de içlerinde ilkellik barındırıyorlar. Bencillik işin içine girdiğinde bence modernlik bitiyor.

Yine 1 yıl daha bitiyor, 1 yıl daha yaşlanıyorum. Mümkünse beni kıracak, değiştirmeye çalışacak, ilkel ama modern görünmeye çalışan, kendine güvenli görünen ama içinde bir ezik barındıran, umursamaz tavırlı, kıskanç mı değil mi tam anlayamadığım, olur olmadık sebeplerle olay çıkaran, iğneli sözleriyle her yanlışı mutlaka her gün başıma kakan, uzaktan bakıldığında sanki bir yabancıymış gibi duran o insan lütfen karşıma çıkmasın. Ne yeni birine ne de o eskisine ihtiyacım var. 2015in benim için kariyerimle ilgili ve kendime değer katacak bir yıl olmasını istiyorum. Kalbimde açılacak delik kalmadı, bu delikleri onarma yılım 2015 olsun. 25. yaşımı bu delikleri onarmakla geçirmek istiyorum.

Arkadaşlarımla daha çok zaman geçirmek, daha çok eğlenmek, daha az üzülmek, depresyona girmemek ve çok fazla düşünmemek istiyorum. İyi yıllar!                                              

21 Kasım 2014 Cuma

Yarım Kalan Hikayeler...

Bu nasıl arabesk bir başlık oldu ya? Ruh halim anca bu kadar, idare ediniz. Yarım kalması için bitmemesi gerekir, ama diğer yandan da bitmiştir ki devam etmiyor. İşte öyle çıkmazlar...

Hani birini çok seversin ama sevgin bitmeden ilişkin biter ya, o zaman yarım kalan sevgindir. O sevgiyi devam ettirmek senin elindedir. Giden bitirmiştir ama kalan yarım kalmıştır, devam ediyordur belki de... Her gün kalan ve giden için yeni umutlar taşıyordur. Kalan giden için, giden ise yeni gelen ya da gelecek olan için...

Bir ilişkiyi başlatmak da bitirmek de kolay değildir. Başlar, seversin ve sonunda ayrılmak zor gelir. Ayrılabilen ya sevmemiştir ya da ayrılmasını gerektirecek, sevgisini bitirecek bir olay yaşamıştır. Eğer ilişki boyutu daha çok arkadaşlık, dostluk içeriyorsa terk edilen taraf kendisini çok yalnız hisseder. Sanki kolu kanadı kırılmıştır ve her gün eski hatıraları arıyordur, her gördüğü şeyi anlatamadığı için içinde biriktirdikleriyle yaşıyordur. Dokunsalar ağlayacak kıvama gelmiştir.

Eğer bu insanlar daha önce de çok kez aynı şekilde ayrılıp tekrar yeniden bir araya gelmişlerse ve bu bir döngü halinde devam ediyorsa terk edilen kişi o gideni hep bekleyecektir. Kırılan vazoyu her defasında yapıştırıp içerisine yeniden çiçekler koyacaktır. Evet, belki kendini kandıracaktır yine ama ne yapsın? Onunla olmak ona her şeyden fazla keyif veriyorsa neden bu küçük mutluluğu kaçırsın ki?

3 Ağustos 2014 Pazar

"Loser" günüm.

Her tür olumsuzluk sanki benim başıma geliyor. Gereksiz şeyleri çok düşündüğümden mi bilmiyorum ama düşünmem gereken şeyleri düşünmüyorum demek ki. Özellikle seyahat anlarımda...

Bu sabah saat 4 gibi uyandım 7:50 uçağına yetişmek için. (Anamur'da hava alanı olmadığı için Gazipaşa/Alanya hava alanını kullanıyoruz.) Çünkü 2 saat süren virajlı bir yol var arada ama ne de olsa sabah erkenden gidiyorum diye eve varınca uyuyacağımı düşünmüştüm. Annemin araba anahtarını bile teslim ettim ama hiç aklıma bu eve nasıl gireceğim gibi bir düşünce gelmedi. Anamur'da araba anahtarından başka anahtar taşımıyorum, eve nasıl girdiğimi boş verin. :) Bütün makyaj malzemelerimi, ayakkabılarımı, kıyafetlerimi aldım ve üstüne babaannemin köy yumurtalarını bile bir şekilde valize sığdırdık annemle.

5:00 servisine yetişmek için babamla yola çıktık, vedalaştık. Yol boyunca uyudum, uçak için check-ini yaptırdım ve sonunda uçağa bindim. Uçak yarım saat rötarlı olacakmış dediler. Yarım saat de geçti. Bir anda nereden aklıma geldiyse evin anahtarlarını düşündüm. Aradım bütün çantalarımı. O anda Anamur'da her gün farklı bir çanta kullandığım ve o anahtarların da hiç kullanmadığım hatta orada bıraktığım bir çantada bıraktığım kafama dank etti. Anneme mesaj attım ve o çantanın orada olup olmadığından emin olmasını istedim yoksa her ihtimale karşı valizi didik didik edecektim.

Uçak İstanbul'a vardığında, daha uçaktan bile çıkamamışken babam aradı. Gayet sakin bir şekilde bana birkaç çilingir numarası verdi çünkü çantam Anamur'da kalmış sayın seyirciler! Servisteyken çilingiri arayıp yarım saat sonra gelmesini istedim. Daha yarım saat bile dolmamışken çilingirle kapıda karşılaştık. Şanslı olduğum tek nokta apartman kapısının açık olmasıydı. Yarım saat soğuk, sıcak, ılık terler dökerek bekledim çilingir beyin kapımı açmasını. Kilidi babam özel korumalı aldığı için neredeyse çilingir de açamıyordu. Sonunda kapım açıldı ve evime kavuştum.

Kilitler değişti, onlarca deneme yapıldı ve ücret ödemeye geldi sıra. Ne kadardır diye tahmin edersiniz? Tam 180 TL istedi adam. Çelik kapı zaten 400 TL falanmış. Keşke kapıyı komple söktürseydim diye düşünmedim değil. Yanımda da o kadar para olmadığı için çilingiri apartmanın önüne bırakıp para çekmeye gittim.

Döndüğümde adam sabırlı bir halde bekliyordu. Parayı verdim, ne zaman istersem çağırabileceğimi söyledi çilingir ve eve çıkayım dedim. Kapı açılmıyor! Zorluyorum ama olmuyor. Madem aramamı çok istedi diyerekten adamı aradım ve çağırdım. Anında geldi, sanki hiç gitmemiş gibi. Yine kapıya birkaç vurdu, bir şeyler taktı, çıkardı. Yine onlarca deneme yaptık ve bu sefer eskisinden de daha iyi oldu.

Verdiğim paraya değdi mi derseniz cevabım hayır. Akılsız başın cezasını cebiniz çekiyor. Siz siz olun önce anahtar, para ve cep telefonlarınızı sakın unutmayın. Kıyafetleri boş verin gitsin!







23 Temmuz 2014 Çarşamba

Sıfıra Yakın İlişkiler

Var ile yok arasında giden ilişkiden hayır gelmez...

Araya mesafeler giriyorsa zaten unut sen onu. Mesafe olunca kıskançlık olur, kıskançlık olunca kavga olur ve kavga olunca inceldiği yerden kopar o ilişki. Sonra istediğin kadar yapıştırmaya çalış, o hep kopar. Düğüm atsan bir yere takılır, yine kopar. Olduramazsın bir türlü. Bu sebeple bir ilişki bitiyorsa da arada aşk falan yoktur.

Araya mesafe girmemesine rağmen yine de görüşülmüyorsa ve herkes kendi hayatını kendine göre yaşıyorsa arada aşk yoktur, bağ yoktur. Dolayısıyla birliktelik de yoktur. Kimsenin kendini kandırmasına gerek de yoktur. İki taraftan sadece biri seviyorsa o ilişki bir süre devam ettirilir ama diğer taraf seveni bezdirirse o ilişki yine biter.

Sonuçta bir ilişkinin akıbeti mesafeye değil, aşka ve sevgiye bağlıdır. Yanı başında olup görüşmek istemezsen ya da uzakta olduğu için ona güvenmeyip gereksiz kıskançlıklar yaparsan aşık değilsindir. Aşık değilsen neden diğerini üzüyorsun peki?


5 Temmuz 2014 Cumartesi

Selam ben, bugün ne yapsak seninle?

Hiç şunu düşündünüz mü? Çevrenizdeki herkes gittiğinde, yanınızda kimse kalmadığında yapabileceğiniz bir etkinlik, zamanınızı doldurabileceğiniz bir şey var mı?

İnsanlar geçicidir, sizin de geçici olduğunuz gibi. Kimse ömür boyu yanınızda olmayacak ve siz de kimsenin yanında olmayacaksınız. Ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Sorguladınız mı kendinizi? Çoğunuz hayır diyeceksiniz çünkü şimdiye kadar hep yanınızda birileri oldu. Yalnız kalmadınız belki ve belki de hiç "bu yalnız olduğum zaman bitsin de sevdiklerime kavuşayım" diye gün saymadınız.

Sevdiklerinizden uzakta bir hayat yaşıyorsanız, üstelik yalnız yaşıyorsanız bazen bir sese ihtiyacınız oluyor. Bazen bir evdeki tabak, çatal seslerini dinliyorsunuz, bazen başka bir evdeki kahkahalara kulak kabartıyorsunuz. Kendinizle oturup konuşamıyorsunuz, sadece düşünüyorsunuz ama bazen düşünmek bile istemiyorsunuz. Temizlik yapmak, ütü yapmak ya da kendinize bakmak en hareketli etkinlik olarak geliyor size. Kendi kendinize yemek pişirmek istemiyorsunuz, çünkü yemek yeme süreniz çok kısa, sofrada gülüşmeler, muhabbetler olmayınca. Bununla başa çıkabilmek için kendinizi iyi tanımanız ve nelerden hoşlandığınızı iyi bilmeniz gerekli.

Kitap okuyun mesela, hoşlanmadınız mı? O zaman film izleyin, o da mı sarmadı? Sahile gidip kulağınızda müzikle yürüyüş yapın, çay için bir yerde. Hobileriniz nelerdir diye sorulara rastlarız hep. Bize bunları keşfetmemiz için sinyaller göndermişler meğer de farkında değilmişiz... İnsanın en değerli ve en sadık varlığı hobileriymiş meğer.

Bazen kendinizi şımartın. Mesela sorun bakalım, bugün ne yapmak istersin diye. Belki sinemaya gitmek istiyordur, bir yerde akşam yemeği yemek ya da eğlenmek istiyordur. Unutmayın, kendisini mutlu edemeyen insan başka kimseyi mutlu edemez. Kendisini sevmeyen insan başka kimseye kendini sevdiremez. Başkalarına bağımlı yaşayan insanlar ise geleceğin mutsuzlarıdır.

Sevgiler...

27 Haziran 2014 Cuma

Haram vizeler

İki gündür sürekli İtalya ve İngiltere konsolosluklarını sapık gibi arayıp duruyorum. Engelleyecekler yakında beni...

Sebebine gelince... Yaklaşık 3 ay önce bir turizm acentesinden klasik İtalya turu satın almıştım. Vize belgelerimi yaklaşık 2 hafta önce teslim ettim ve cevabını bekliyordum. İki gün önce toplantımın  tam ortasında telefonum çaldı ve vizemin çıkmadığını söyledi acenteden bir beyefendi. Yani vize görevlisi neredeyse ret basıyormuş da basmasın diye pasaportumu elinden zor almışlar  gibi bir hikaye. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmedi değil. Kendimi o kadar hazırlamıştım ki İtalya'ya gitmek için... Zaten hep heyecanlandığım şeyler kursağımda kalmıştır, bu da üstüne darbe oldu. Reddedilme sebebim ise pasaportumun en arka sayfasında bulunan daha önceden İngiltere'den yediğim iki adet ret damgasıydı. Reddin sebebini bile merak etmiyorlardı.

İngiltere'den nasıl ret aldım onu da anlatayım. Geçen sene Pazarlama eğitimi almak için İngiltere'de bir okula başvurmuştum. Okuldan kabul mektubum bile gelmişti. Vize belgelerimi toplarken eğitim danışmanımın belgeler arasına iş yerimden ayrılacağıma dair bir yazı koydurmasından ötürü İngiltere konsolosluğunca işsiz, oraya taşınmayı düşünen, oraya sığınacak bir zavallı gibi görülüp reddi yedim önce. Daha sonra bu redde itiraz ederek yine o eğitim danışmanım vasıtasıyla bu sefer de iş yerinde tekrar çalışacağım fakat departman değiştireceğim için yurt dışında gidip eğitim alacağıma dair bir belge oluşturup patronuma imzalattığım belgeyi koyup tekrar başvurdum. Sonuç yine ret oldu, çünkü bu sefer de zoraki bir belge aldığımı düşünüp inanmamışlar. Bu durumda vazgeçmek kaldı ki zaten okulum başlamak üzereydi zaten.

İtalya vizemin çıkmadığını öğrenince önce ne yapılabilir diye İtalya konsolosluğunu aradım, İtalyanca'msı bir Türkçe'yle "İngiltere'den ret yemişsiniz, bizden de yersiniz" dedi ukalaca. Ben de peki reddin sebebi önemli değil mi diyerek sebebi anlatmaya başladım. Adamın cevabı "O zaman önce İngiltere reddini kaldırın, yoksa bizden ret yersiniz hep" dedi. İçimden çok şey söylemek geçti de neyse burada yazmasam iyi olacak. Daha sonra İngiltere konsolosluğunu aradım ama herhangi bir bilgi vermiyorlarmış. Ben de acentemin vize danışmanlığını aradım. İngiltere'den reddi çekmek diye bir şey olmadığını, başka bir ülkeden başvurulabileceğini ama onun da garanti olmadığını, vize çıksa bile İtalya'dan geri bile döndürülebileceğimi  tek çarenin pasaportu yenilemek olduğunu, onun için de zamanın kalmadığını söyledi. Siz siz olun, eğer pasaportunuzda ret damgası varsa boşuna Schengen için başvurmayın, pasaportu yenileyin öyle başvurun. Hem zaman kaybı hem de para.

Ben de kendi seyahatimi babama devretmek istediğimi söyledim çünkü hiçbir şekilde gidemeyecektim. Umarım olumlu çıkar da en azından tur parası yanmaz. Annemle babam İtalya'da mutlu mesut gezsinler, ben de beni kabul eden canım yurdumla baş başa kalayım. Beni bir tek bu ülke kabul ediyor galiba. Neyse hayırlısı...

16 Haziran 2014 Pazartesi

Canı yanmış erkek modeli

Erkekler ağlamaz derler. Özellikle bazı erkekler ağlamaz, doğru. 

Ağlayan ve ağlamayan erkek olarak ayıralım öncelikle. Ağlayabilen erkek dürüsttür, duygusaldır ve aşıktır. Ağlayamayan erkek ise umursamazdır, iyi bir yalancıdır ve gönlü hovardadır. Bazı erkekler ağlamayı yalanının bir parçası da yaparlar, ona inanan geri zekalı kızlar da günümüzde bir hayli fazladır. İnanmak istiyoruz ne yapalım? Neye inanıp neye inanmayacağımıza bu devirde karar veremez olduk, kabul. Ağlamak bir ölçüt değil, onu söyleyeyim ama bir gösterge. 

Peki neden ağlarız? Haksızlığa uğradığımızda, çok sevdiğimiz bir insanı kaybettiğimizde (ölü ya da diri), belki değer verdiğimiz bir nesneyi kaybettiğimizde ve hırslıysak çok istediğimiz bir şeye sahip olamadığımızda... Bunlar ağlamak için geçerli sebepler. Şimdi ağlamayan erkekler, böyle bir durumla karşılaşmamış olabilirler. Mesela hiç bir kız tarafından reddedilmemiş olabilirler. Her kız ona kucak açtıysa, istediğini verdiyse çocuğun suçu ne? Neden ağlasın? Şımarık büyüdüyse, her istediği olduysa neden ağlasın? Sevdikleri yanındaysa neden ağlasın? Ağlamıyor diye suçlayacak değiliz elbet ama işte eğer bir erkek hiç ağlamadıysa ona güven olmayacağını da bilmeliyiz. Ağlamayan erkek ağlatır bir kere, üzer.

Bir de canı yanmış erkekleri inceleyelim. Sevdiği kız onu terk etmiş, belki de o kız için ağlamış. Bir süre yalnız kalmış ya da kalmamış ve hemen yerini doldurmaya çalışmış. Hep bir ümitle yine o kızın geri dönmesini beklemiş. Kız dönmemiş, yine üzülmüş, ağlamış ama yine de onu unutmak için elinde tuttuğu kızı kaçırmamak için ona iyi davranmış. Bir gün sevdiği kız ona yeni bir sevgilisi olduğunu söyleyince canı yanan erkek, olayın şokuyla diğer kıza evlenme teklif edip hemen söz yapmışlar. Burada canı yanan erkek, yanındaki kızın canını bir ömür boyu yakacağını bilmiyor mu yoksa bilmek mi istemiyor soru işareti ama büyük bir sinirle nelere yol açıyor bunun da farkında değil ondan eminiz. 

Siz hangi tarafta yer almak isterdiniz kızlar? Canı yanan erkeğin mi yoksa can yakan erkeğin mi?

İyi akşamlar