19 Nisan 2014 Cumartesi

İlk çekim deneyimim

Artık amatör de olsa bir oyuncuyum. 

Bu sabah aldığım bir telefon sayesinde ilk oyunculuk deneyimim gerçekleşti. Rolüm ise gazetecilik. Sabah kahvaltımı yarıda bırakarak sanki arkamdan atlı kovalıyormuşçasına evden çıkıp otobüsle kendimi Taksim'e attım. Neyle karşılaşacağımı bilmeden, hangi dizi için aradıklarını bilmeden bu maceraya atıldım. Neyse ki kostümüm beğenildi de değiştirmek zorunda kalmadım. 

Öncelikle bizi bir odaya aldılar ve rolümüzün nasıl olacağını bilmeden bekledik diğer insanlarla. Gazetecilerin sırası geldiğinde bizi bahçe kapısına aldılar ve neler yapmamız gerektiğini öğütlediler. Elime de metal, çok ağır ve eski tip bir fotoğraf makinesi verdiler. Röportaj yapabilmek için arbede yaratmamız ve olay çıkarmamız gerekiyordu. Zavallı eski fotoğraf makinemin ön merceği de bu arbededen nasibini alarak çekim sırasında kendini yere attı. Aynı zamanda topuklu ayakkabımın topukları da yerdeki mazgalların arasına girdi de neyse ki düşmedim. Bu ilk sahneydi.

İkinci sahnede istediğimizi alıp röportaj yapıyorduk. Bu sahne baya kalabalıktı.  Ben zavallı kameram düşmesin diye sıkı sıkı tutarken bir yandan fotoğraf çekmeye çalışıyordum. Rolüm buydu sadece ama 10 defadan fazla çekmişizdir bu sahneyi. Artık kollarım o ağır makineyi tutmaktan uyuşmuş ve karnım iyice acıkmıştı. Dizi çekimi zor işmiş gerçekten.

Yarın sabah 7.30'da çekimde olmam gerekiyor. Bu sefer belki replik verecekler. Hangi dizi olduğunu söylemeyeceğim, belki kötü çıkmışımdır. Rezil olmayayım. Bakalım neler olacak...


12 Nisan 2014 Cumartesi

Kadınlar için yazdım.

Eski yazılarıma bir göz attım da her şey hakkında yazmışım neredeyse. En çok "kadınlar neden aramaz?" yazım tıklanmış, bunu fark ettim. Neden bu kadar merak edildiğini anlayamadım sadece. Umarım merak edenleri tatmin etmişimdir.

Neyse, kadınların neden aramadığını bırakalım da erkeklerin neden aramadığına gelelim. Kısa ve net bir yanıtı olduğunu biliyorum ama bunu irdelemek istedim. Hoşlanmadığı için aramıyor diyeceksiniz. Doğru, ama sizden çok büyük darbe almış olma ya da başkasından hoşlanma ihtimalleri de yüksekte.

Öncelikte erkekleri irdeleyelim. "Ciddi bir ilişki düşünmüyorum" diye ortalıkta gezinen erkekler hiç samimi değilsiniz! Henüz bir ilişkiniz bitmiş, bekarlığın sultanlığı derdindesiniz farkındayız. "Nefes alsın yeter" düşüncesiyle dili dışarıda gezen erkekler ise çok samimi diye onları da sevecek değiliz tabi ama bunun ortası nedir? "Evlenmek istiyorum" diye dolaşanlardan da kaçıyoruz bu arada. Hemen evlenmek istiyor diye atlayacak değiliz, biz hazır mıyız önce buna da bakmak lazım değil mi? Belki biraz hoşumuza gidiyor olabilir evlenmek isteyen erkek tipleri ama tanımadan bunun olmayacağı da aşikar iken böyle düşünüyor diye o adamla evlenilmez. Bakmış ki çevresindekiler onu bir an önce everecek, o da bari kendi beğendiğim kişiyle evleneyim diye açmış dört gözünü aranıyor. Bu da samimi gelmiyor.

Öncelikle siz yukarıdaki düşüncelerden hangisine sahip bir erkekle birlikte olmak istiyorsunuz da aramasını bekliyorsunuz? Aramasını beklediğiniz insan yukarıdaki özelliklere uymamalı, önce bunu düşünün ve yeniden değerlendirin. 

Gelelim sevilecek erkek tiplerine... Yıllardır arkadaş gibi dertleşip, sırlarınızı paylaştığınız, sizi destekleyen, yanınızdan hiç ayrılmayan, sizi paltolara montlara sarıp üzerine bir de zincirlemeyen, yani kıskançlıklarıyla sıkmayan, heyecanınızın asla bitmediği, gülüşüne hayran olduğunuz, çirkin olduğunuzu düşündüğünüz anlarda bile size prensesmişsiniz gibi hissettiren, sizi güldüren erkekleri sevin, koruyun. Nesilleri tükenmemesi gereken ama gün geçtikçe tükenen erkeklerdir onlar. Fark ettiyseniz güven veren konusuna girmedim, çünkü az önce söylediklerim zaten kulağa güven verici geliyordur. 

Aramadıklarında üzülmeniz gereken erkekler bunlardır. Tekrar aramalarını sağlamak gibi stratejilerim yok, stratejiye karşıyım. Karşılıklı olmasından yanayım her zaman. Kimseyi çantanıza atıp üzerine fermuar çekemezsiniz. Tabi aramıyor diye de depresif gezmenizin bir anlamı yok, elbette böyle insanlar çıkar karşınıza tabi, böyle insanlar çıkmadan önce 3. paragraftaki erkeklere pas vermediyseniz.

Öyle işte... İyi hafta sonları!


5 Nisan 2014 Cumartesi

Hayalin biri bin para...

Bunu da yapmadım demem galiba...
Bir akşam iş ilanlarını incelerken oyunculuk ilanına rastladım. Kuzenimin hep hayaliydi, fakat benim aklıma gelmemişti hiç. Tamam şakacıyım, kandırmayı, şaşırtmayı, yalan söylemeyi falan beceririm ama oyunculuk konusunda hiç iddiam yoktu. Kuzenime ilanı gösterdim, "Hadi başvursana" dedim. O da "Sen de başvurursan başvururum" dedi. Kaybedecek bir şeyim olmadığı için iyi deyip başvurdum ben de. Ne de olsa aramazlar diye düşünüyordum.
 

Cumartesi günü şarjımın bittiği bir anda tanımadığım bir numara aramış. Ben de geri aradım ama meşgul çaldı. Hemen sonrasında o numara tekrar aradı. Başvurduğum ajanstan arıyorlarmış, CVmi olumlu bulmuşlar(ki CVmde iğrenç bir vesikalık fotoğrafım ve oyunculukla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir özgeçmişim vardı nesini olumlu bulduklarını anlayamadım ama neyse) falan filan... "Pazar günü görüşmeye gelebilir misiniz" diye sordular, ben de kabul ettim. Hemen kuzenimi aradım. Onu da tanımadığı numara aramış o da açmamış. Hemen araması gerektiğini söyledim ve onu da aynı gün görüşmeye çağırdılar. Bu arada Kıvanç Tatlıtuğ ile başrolde oynamak gibi hayaller gözümün önünde canlandı. Hemen evden koşarak çıkıp kuaförüme koştum. Saçlara boya, ellere manikür falan ne gerekiyorsa yaptırdım. Kuafördekilere de oyuncu olursam baş kuaförüm olacaklarına söz verdim. Akşam amcamlara yemeğe gittik, orada da hayaller havada uçuştu. Tabi gece heyecandan ikimiz de uyuyamadık ve sabah alarmdan önce uyandık. Güzelce kahvaltımızı yaptık, giyindik, süslendik ve o halimizle metrobüse bindik. Şansımıza kalabalık değildi. Kalabalık olmadığı zamanlar da olduğuna hayret ettim. Neyse erkenden gideceğimiz yere ulaştık. Ajansa girdiğimizde bizi hemen toplantı salonuna alıp başvuru formu doldurttular. Sonra tek tek görüşmeye çağırdılar. Görüşmeyi hiç öyle hayal etmemiştim. Sanki onlar bizi bu iş konusunda ikna etmeye çalışıyorlardı. Bu arada bizi bir reklam kampanyasının yeni yüzü olmak için çağırmışlardı. CVlerden 30 kişi elemişler ve bu 30 kişiden de 5 kişi eleyeceklermiş. Reklam kampanyasının bütçesi gayet iyiymiş, bir reklam çekimi için 2000-5000 TL arasında ücret veriyorlarmış, bunun için de fotoğraflar ve videolar çekmeleri gerekiyormuş. Görüşme yapan kadına "Kuzenimle konuşabilir miyim karar vermeden önce?" diye sorduğumda "Kuzeniniz şu anda çekimde" cevabını alınca anladım ki ben de kabul etmeliyim. :) Her şeye tamam deyip başladım çekim için sıramı beklemeye. Sıra bana geldiğinde heyecanım doruklardaydı ama hala orada ne işim olduğunu düşünmüyor değildim. Öncelikle amatör bir kameraman (belki de daha çocuktu bilemiyorum) beni karşıladı. Önce normal bir poz, sonrasında sırayla şaşırmış, korkmuş, boş bakan, gülümseyerek sağdan ve soldan, eller belde gibi çeşitli pozlar verdim. Tabi nasıl çıktığım konusunda hiçbir fikrim yoktu, göstermediler de neyse hayırlısı. Fotoğraf çekimlerinden sonra benden kendim hakkında, neden oraya geldiğim hakkında bir konuşma yapmamı istediler ve bunu da videoya çektiler. Heyecandan hobilerimi söylemeyi unuttum ama burada söyleyeyim: blog yazmak, kitap okumak, seyahat etmek. Bu videodan sonra da rol yapmamı istediler. Senaryo şöyleydi: İşten eve geliyorum, sevgilimi evde arıyorum ama bulamıyorum, masada bir mektup görüyorum, mektubu okuyorum, sevgilim beni terk etmiş, önce şaşırıyorum, sonra üzülüyorum, sonra da kızıyorum ve olay bitiyor. İşten eve geldim, sevgilimi aradım, odalara bakıyormuşum gibi yaptım. Ama orada aklıma gelen ilk isimle bağırmaya başladım: "Adnaan nerdesin?" Burada yemin edebilirim ki Adnan diye ne bir sınıf arkadaşım, ne bir akrabam ne de tanıdığım vardı. Herhalde Aşk-ı Memnu'ya gitti benim hayaller! :) Adnan kimse artık... Neyse sonra mektubu okurken bütün söylenilenleri de yaptım ama orada gerçekten başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş hissini canlandırdığıma inanıyorum ki öyle hissetmiştim. En sonunda mektubu yere fırlatarak rolümü tamamladım. Kameramanın hiçbir pozuma, hiçbir hareketime olumsuz bir tepki göstermemesi de çok ilginçti. Bu sebeple çekimlerim çok kısa bir süre içerisinde bitti. İlk çekim deneyimimi de böyle yaşadım. 2-3 haftaya kadar haber vereceklerini söylediler ve oradan ayrıldık.

Ertesi gün işyerinde iş arkadaşlarımla bana dizi beğendik. Kurt Seyit'in evleneceği Türk kızı olabilirim, buna karar verdik. İyi ki Muhteşem Yüzyıl bu sezon sona eriyor, yoksa kesin cariye olurdum. Hatta işyerindeki sekreter menajerim olmayı teklif etti. Hayaller aleminde yaşıyoruz bu aralar, hayırlısı...